TİYATRO YASASI İÇİN; NE YAPMALI, NASIL YAPMALI?

Günümüz tiyatrosu, hikâyenin geriye atıldığı ve daha çok oyuncunun performansı üzerinden hikâyeden arta kalanların aktarıldığı bir sanata dönüşmüş durumda. Oyuncunun sınırlarını zorladığı sahnede, anlatının bir parçası olan nesneler ile kurduğu ilişkiyle de birçok deneyselliği zorlayan tiyatronun olmazsa olmazı “oyuncu” gelişirken,
1861 Kalküta doğumlu ünlü Hintli yazar Rabindranath Tagore’un 1913 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış eseri Gora’dan bir alıntı yaparak yazıma başlayayım. İngilizlerin Hindistan’a müdahalelerini eleştiren bir bölümde roman kahramanı Gora şöyle der: “İnsan kendi ana babası tarafından kusurlarının düzeltilmesine katlanır.
“Binlerce yıl öncesine ait iki kehanet, dünyadaki en önemli 3 kehanet merkezinden biri olan Apollon Klaros Tapınağı’nda, ‘1. Uluslararası Antik Dönemde Kehanet ve Batı Anadolu’daki Apollon Kültleri Sempozyumu’ çerçevesinde teatral biçimde yeniden canlandırıldı. Klaros Tapınağı’nda, Manisa’daki ‘Ağlayan Kaya’ mitinin gerçekleşmesi
Bertrand Barere, “Dönmeyen tek yaratıklar, ölülerdir,” der. Ölüm, gerçekten de geriye dönüşsüz bir noktadır. Kişinin bu noktaya ne zaman varacağı bilinmez. Yaşamın her anında bu noktaya varılabilir. O yüzden yaşamla ölüm arasında asla bir köprü yoktur, bunlar birbirine bitişik, yan
Türkiye’de sorunsuz bir tiyatro olabilirdi; sorunsuzluk ya da en azından çok az sayıda soruna sahip olmak her zaman mümkündür. Tiyatroda ve genel anlamda da bütün öteki alanlarda sorunların kaynağı “Zeka” ile ilgilidir. “Zeka,” neredeyse tüm problemleri çözmek için yeterli ve
Zaman zaman tiyatroda da mesela Papalık Kurumu gibi bir kurumun olması gerektiğini düşünmüşümdür. Örneğin 100 tane tiyatro kardinalinden kurulu bir yapı, bir meclis olsa ve bunlar tiyatroyla ilgili bazı kurallar koysalar ve bu kuralların ekümenik (evrensel) yaptırım gücü olsa… Bütün